27 Ocak 2010 Çarşamba

Kişi

Kişi, kendini, dışarıdakilerin gözüyle görene dek aynaya bakma ihtiyacı bu kadar yoğunlaşmamıştı. Daha sonra onların beyinlerinden ve kalplerinden kendi maneviyatını ve mantığını mukayese ettiği şeylerin çelişkilerini gidermeye, aynılaşmanın kolay ve hızlı olduğunu görmeye başladı. Yalnızlıktan korkup sosyalizme; kalabalıktan kaçı.p bireyselciliğe depar attı. Bilimi var gücüyle destekleyip akıl sır erdiremedi; dinini de aynı zamanda kalbinde taşıyı.p eksik ibadetiyle iğreti. (Deist mi? Belki.) İğrençti. Zamanı ve döngüyü, tarihin tekerrürünü sadece modada gördüğünü söyleyemezdi. Hayatında ilk kez varlığını benliğine iliklediği karşı cinsini biricik belledi. Sonra fabrikasyon neticesi. Değişim çekmeye başladı canı ve daha fazlasını isteyebileceğini görü.p daha sonsuz olanın kaşifi olacağına and içti. Daha sonsuz ne saçma bir beklentiydi, sonsuzun daha'sı mı olur? Sorgulamaların ve ölçü.p biçmelerin, kılı kırk yarmaların sokaklarından geçip çıkarımlarına duyduğu heyecanların da miyadı doluyordu çabukça. Yaptıklarıyla ilgi çekerken eğleniyor, sonrasında ilgi gösterenlerin tavırlarını saçma ve sıradan bulup onlardan da soğudu, uğraşlarından da. İçi bulanık, dışı mat bedenini bilinmedik, hiç bir gözün görmediği, varlığından dahi haberdar olunmayan bir mekana sürükleme ihtiyacı, en izbe yerine zincirleme gayesi düştü aklına. Kim bilir belki bu da bir zaman sonra saçmalaşacaktı. Geçmiş, şu an ve gelecek düzlemindeki çizginin üzerinden geçerken 'şu an'da ayaklarını mıhlayı.p Janus mu olmalı, yoksa diz çökü.p nedamet getirmeli ya da Hod olup karanlık ve kışın önünde bendleşmeli mi gövdesi?
Kişi, kendini hala bir yere koyamadı. Her şeyin hastalıklı ve çarnaçar aynılaşmış olduğu suretler karşısında sadece bir yabancıdan ziyade dışladığı bu cihanın karşısında böbürlenmek ve ukalalık hislerine bürünmemesi, gökyüzünde boynunda taşıdığı mektupta yazanların nasıl bir kıyıma neden olacağını bilmeden süzülen bir kuşun masumiyetiyle eşdeğer.