27 Ocak 2009 Salı

Yalan

Ben bir yalan söyledim. Büyük ya da küçük. Az önce iki kişi karşısında bir yalan uydurdum. Hem de kendi menfaatime. Kimseyi zarara ya da zora sokmayacağımı bildiğim için teselli ettim kendimi. Mutlu olacağım bir şeye neden tepki gösterilsin ki? Ama işte sakladım. Bir yalan huzursuzluğuyla bozdum neşemi. Geri dönemedim bu yaladan. Hani bir çamur lekesi gibi yapıştırdım zihnimin ve kalbimin beyaz perdelerine. Nefesimi tuttum gözlerime baktıklarında. Ben nasıl bir yalanı bu kadar becerikli bir şekilde söyleyebiliyorum? Kendimden tiksindim. Yalan söylemek ne bedbin bir duyguymuş. Ufak tefek yalanlar söylediğimde nasıl atlatıp rahat kalabilmişim... Geceleri nasıl uyuyabilmişim şimdiye kadar... Şimdi bu yalanın kimseye zararı olmasa bile sadece bana artısı olacak diye icra edilmiş olması ne kadar iğrenç.

Bir şeyi olduğundan farklı göstermek, gerçeği gizlemek, sahte konuşmak, güven sömürmek, şimdiye kadar doğruluğu ve dürüstlüğü bana rota olarak çizmiş aileme ihanet... Ben bir yalan söylerken bunların hepsini de yapmış oldum. Bu ne şimdi günah mı çıkarıyorum? Kimseye söylemedim. Herkese anlatıyorum.

Ben bu değilim. Nasıl da acımasızım. Sadece kendi iyiliğimi düşünen bir bencil mi oldum? Bununla ne kadar yaşayabilirim? Bir çocuğun yıllarca beraber yaşadığı ailesinin kendi anne babasından oluşmadığı, yahut bir kadının başka birisinden doğurduğu çocuğu yıllarca eşine senin çocuğun diye yutturması... Nasıl yıllarca bu yalanla yaşayabiliyorlar? Ben ilk yarım saatte çıkmaz bir sokakta hissettim kendimi. Kayboldum.


Sana onca ihanet eden kişilere küfrettin bunca zaman;

Küfredeceğin insanların arasında yerini almış oldun.

Kendine, sen de ihanet ettin.

İşte trajedin bu senin.

Hiç yorum yok: