4 Haziran 2009 Perşembe

Ayça'ya


Duyulan sesler haberi veriyor şimdi. Kurtların ulumasından anlaşılıyor dolunay'ın kıyafetini çıkardığı. Sanki çok güzel bir kadının meşk öncesi hazırlanışına hayranlık naralarıydı kurtların uluması. Bulutlar yavaş yavaş sıyrılırken omuzlarından parlıyordu eteklerinin uçları. Rüzgar da hafiften ıslık çalarken balkonun trabzanlarına iki eliyle tutunarak gözlerini kapadı o an, derin bir nefes aldıktan sonra masmavi gözlerini açıp baktı dolunaya. Dolunay da memnundu ki bu duruma yansıttığı ışık sadece ve sadece Onun gözlerinde parladı. Adından da belliydi ki o dolunay'ın bir parçasıydı.

Onun gözlerinde dolunay fotoğraf karesine sığmayacak kadar devasaydı. Öyle ki, alabildiğine yakın ve parlaktı. Hayallerini anlattı AYparÇAsı ve dolunay aksetti ışığını. Umutla sola eğdi başını ve gülümseyerek aldığı nefesini geri verdi. Ve sevincin getirdiği gözyaşı, yüzüklü işaret parmağına damladı.

Kurtlar bu sefer kıskançlık dolu bir tonla ulumaya başladı. Bir nefes alış-veriş süresine sığdırabiliyordu çünkü O ve dolunay diyaloglarını. Sözü geçen tüm bu şeyler bir nefes alış-veriş sırasında fotoğraf kareleri şeklinde yerleşti gökyüzüne, ve bir dilek tuttu o karelerden biri kayıp düşerken yeryüzüne. Dolunay anlattı gerçekleşeceğini mavi gözlerine ve o bir damla yaş nazlanarak damladı. Kurtlar pes edip eğdiler başlarını; sanki taş kalpli bir cellata kurban gideceklermiş gibi.

Ay üzerine çekerken hırkasını havada asılı kaldı son bir bakış . Derindi O ve parlaktı dolunay. Derin ve parlak bakışlar rüzgarın kalbinde sarmaş dolaş oldular. Ve uykunun kollarında rüyaların eşsiz köşklerine yer ayırtıldı. Köşkler de öyle böyle değil; merdivenleri bulutlar arasında, kapısı da dolunay kadardı -aslında dolunaydı-. Duvarları ve tavanları umutlarındaki bulanıklığın netleşmiş kıvamıyla kaplıydı.

Mavi gözler gündüz açıldığında o köşklerin en güzelinin tavanına bakmaktaydı...

Hiç yorum yok: